Gelenekten yararlanma ve geleneği yeniden-üretme bağlamında Yahya Kemal
Yahya Kemal'in şiirinde geçmişle ya da Gelenek'le kurulabilecek olan ilişki, Gelenekten yararlanmak ve geleneği yeniden-üretmek düzlemlerinde gerçekleşir.
Gelenekten yararlanmak, Yahya Kemal'de metinlerarasılık dolayımında, mesela, Divan şiirlerinden bazılarına açık ya örtük göndermelerde bulunarak (‘Böyle beş beyti bu guyende redif üzre Kemal/ Naili söylese bir alem-i mana söyler' beytinde olduğu gibi Naili'nin ‘Yok bizde feyz alem-i manayı bilmeye' dizesine telmihte bulunarak) ya da alıntılar yapma yoluyla (II. Selim'in o ünlü beytini tazmin'de, Neşati'nin gazelini tahmis'te, Baki'nin gazelini taştir'de vb. olduğu gibi) gerçekleşir. Geleneği yeniden-üretmek ise, o Geleneğin zihinsel arkaplanındaki Dünyagörüşünü, şiirsel imlerle yeniden-üretmek anlamına gelir. Divan şiirinin Dünyagörüşünü dilegetiren ‘Saray' metaforu, Yahya Kemal'de ‘Saltanat' metaforuna dönüşür ve bu metafor siyasal ya da dinsel İktidar'ı değil, İslam Medeniyetinin Estetik'ini imlemeye başlar. Dolayısıyla, şu kışkırtıcı tespitle işe başlayabiliriz: Yahya Kemal ‘Eski Şiirin Rüzgariyle'deki şiirleriyle Gelenekten yararlanmış, Geleneği yeniden-üretmeyi ise, ‘Kendi Gök Kubbemiz'deki şiirleriyle gerçekleştirmiştir.
Kaldı ki, Eski Şiirin Rüzgariyle'de yer alan ‘tarz-ı kadim' üzre yazılmış şiirleri, Divan şiirine ‘Gelenekten yararlanma' bağlamında eklemlense de, özünde, Fransız Sembolist şiirinin büyük öncülerinden birinin, Paul Verlaine'in ‘Fetes Galantes'ının örnek alındığı şiirlerdir. Yahya Kemal'in, Divan şiiri ile ilişki kurmasına, Fransız Sembolizminin bir başka öncüsünün, Stephane Mallarmé'nin vesile olduğunu biliyoruz. Gerçi, ‘Hatıralarım'da, daha Üsküp'teyken, babasının kitaplığında Muallim Naci'nin ‘Şerare'sini bulduğunu ve 'o mecmuadaki gazelleri yüksek sesle okurken eski şiir lehçemizdeki beliğ ve rindane edaların zevkine var[dığını]’ bildiriyorsa da, Yahya Kemal’in gerçek anlamda ‘Ev’e ya da Geleneğe dönüşü, Fransa’da, Mallarmé okumaları dolayımında olmuştur. Prof. Sadık Kemal Tural’ın Nihad Sami Banarlı’dan naklen bildirdiğine göre, Yahya Kemal Mallarmé’nin ‘şiiri öğrenmek isteyenlere Verlaine’in ‘Fetes Galantes’ini ezberlemelerini öğütl[emiş]’ olmasından etkilenerek bu kitabı okumuş ve ‘Verlaine’in XVIII. asır Versay Sarayı’nı, bahçelerini ve buradaki binaların ihtişamını, o devir hayatının zarafetini, aşk hayatını, hem de o asır kelimeleriyle şiirleştirdiği [...] Fetes Galantes’ın açtığı yoldan geçerek [...] Namık Kemal neslinin gençlere yasak ettiği divan edebiyatının inceliklerini araştır[maya]’ başlamıştır..
Yahya Kemal, Sermet Sami Uysal’la yaptığı ‘Sohbetler’de de, bu meseleye değinir ve ‘Paris’te iken beğendiğiniz Fransız şairleri kimlerdi?’ sorusuna, ‘Verlaine, Rimbaud... Fakat Sully Prudhomme’u sevmezdim. Bilhassa Verlaine’in Fetes Galantes’ını çok beğenmiştim. Şair orada eskiyi dile getirir. İşte bunun üzerine ben de bunu kendi edebiyatımızda denemek istedim. Ve yüz kadar gazel ve rübai yazdım,’ der. Dikkat edilirse, Yahya Kemal, Verlaine’in ‘Fetes Galantes’ını ‘kendi edebiyatımızda denemek’ istediğinden söz etmektedir. Nitekim, Fransa’da XVIII. yüzyıl’ın Devrim öncesi Versay (Versailles) Sarayı ve ‘Ancien Regime’ yaşantısına, Osmanlı tarihinde bir karşılık olarak ‘Lale Devri’ni görmüş olması, ilk şiirlerinin (başta ‘Sene 1140’ başlıklı gazeli) bu dönemi dilegetiren şiirler olmasını bir tesadüf olmaktan çıkarmaktadır. Bir başka deyişle, XVIII. yüzyıl Fransız Saray yaşantısı Verlaine için ne anlama geliyorsa, XVIII. yüzyıl Osmanlı ‘Lale Devri’ yaşantısı, Yahya Kemal için o anlama gelmektedir.
Özetle şu: ‘Eski Şiirin Rüzgariyle’, Yahya Kemal’in Gelenekten Verlaine şiirini model alarak yararlandığı şiirlerdir. Bir paradoks gibi görünecek, ama Yahya Kemal, gerçek anlamda Geleneği, ‘Kendi Gök Kubbemiz’deki ‘beyaz lisan’la ve ‘tarz-ı cedid’ üzre yazdığı şiirlerde yeniden-üretmiştir.
Hilmi Yavuz